BARSELONA ( Eylül 2010 / İSPANYA)

4 Eylül 2010 sabahın köründe, Paris Beauvais (BVA) Havaalanından kalkan ,dolmuştan bozma Rynair uçağım ile, 1,5 saat uçuştan sonra Barcelona Girona (GRO) havaalanına geldim. 10 Euro'ya uçmanın verdiği haz yanında, Barcelona'ya gündüz gözüyle varmış olmam , karanlıkta türlü tehlikeler ile hostelimi aramayacak olmam neşeme neşe katıyordu :)

Merkezden 12 km uzakta olan havaalanından bizim Havaş'lar gibi bir otobüse binip merkezdeki Estecio Del Nord otobüs istasyonuna geldim, ve oradan da 15-20 dakika kadar yürüyüp hostelime ulaştım. Hava çok çok sıcaktı.


Her ne kadar çok uykusuz ve yorgun olsam da (bir önceki gece Paris'te Eyfel e çıkmıştım, ve uçağım çok erken olduğu için sadece 1 saat uykuyla ayakta duruyordum.) Odaya yerleşip 1-2 saat dinlendim ve havanın  biraz olsun serinlemesini bekledim. Hostel küçük ama; çok güzel, yeni ve çok temizdi. Odada üst ranzada uyuyacak olmamın dışında bir sorun gözükmüyordu ilk etapta.

Resepsiyondaki aksi arkadaş Catalunya meydanına 15 dakikada yürüyebileceğimi söylese de, ben elimde harita olmasına rağmen yanlış yollara saptım ve Catalunya meydanına vardığımda 30 dakika geçmişti ve maalesef  "Free Walking Tour" u kaçırmıştım :( Ertesi gün, buluşma noktası La Rambla'da Liceu metro durağına yakın bir yer olan başka bir Free Walking Tour' a katıldım. Ama ilk gün kendim tabana kuvvet keşfetmeye başladım Barselona'yı :)

Aslında gitmeden youtube dan  izlediğim şu videodaki tüm herşeyi yapmak ,görmek ve yaşamak istiyordum
http://www.youtube.com/watch?v=qMryMf2hOzU&feature=related

Defalarca izlediğim, aşık olduğum Javier Bardem ve mükemmel kadın Penelope Cruise filmi "Vicky Cristina Barcelona" dan görüntüler hafızamda ; müzikleri dilimde başladım sokakları arşınlamaya. Bir ümit ; köşeyi dönünce belki Javier Bardem'i görecekmiş hissiyle :)

Barselona, İspanya Katalunya özerk bölgesinin başkenti; 9. yy. da Katalan asilzade bir aile tarafından kurulmuş. Nüfus 1,6 milyon civarında. Barselona en turistik İspanya şehirlerden biri.Gerçekten gezecek görecek çok şey var. Akdeniz şehri olduğu için belki de bilmem ama; Türkler'e çok benziyorlar. Hatta güvenlik açısından İstanbul'un aynısı diyebilirim. Barselona sokaklarında gezerken, adeta Taksim'de gezer gibi çantama sahip çıkmam, ya da Barrio Gothico'da (Gotik Semt) ,dar sokaklardan yürürken gelen pis idrar kokuları bana çok yabancı gelmedi maalesef..
En popüler gezi yolu La Rambla. La Rambla Arapçada; "kumlu, kurumuş akarsu yatağı" demekmiş. 14.yy a kadar da burası bir akarsu yatağıymış, sonraları nüfus artmaya başladıkça bu bölge doldurulup yerleşim yeri haline dönüştürülmeye başlanmış.

Burası tamamen yayalara ayrılmış trafiğe kapalı geniş bir yol ve bu yolun her iki tarafında trafiğin aktığı bir cadde. Aslında buraya sadece "cadde" demek haksızlık olur. Günün her saatinde akan insan selinin yarattığı enerji, rengarenk boyanmış sokak sanatçıları, müzisyenler, yolun iki kenarındaki güzel cafeler, kuş & çiçek satıcıları, ara sokaklarda keşfedecek dar sokaklar ve sakin avlular. Ben bu bölgeyi yine İstiklal Caddesi'ne benzettim:) Hem gündüz yapacak bir çok aktivitenin, hem de gece sabahlara kadar süreceğini eğlence hayatını aynı anda bulabileceğiniz bir yer.



Mükemmel Modernista pasta ve çikolata dükkanı Escriba'yı meydandan aşağı doğru inerken sağda bulabilirsiniz. İçeriye girmeden önce ağzım açık biçimde incelemiştim mimarisini..Aynı şekilde;  Barselona'nın en köklü işletmelerinden biri olan, ama her daim kalabalık olan yerel atmosferini korumuş Cafe de l'Opera 'nın pastalarından tatmadan gelmeyin derim. Önünden geçerken gelen, o cezbedici pasta kokusu ve vitrine baktığınızda, hangisini yiyeceğinize asla karar veremeyeceğiniz enfes pastalar ve yanında bir kahve ile lezzetli bir mola verebilirsiniz yürüyüşe :)


La Rambla'nın sağında yine ilgi çekici, 19. yy dan kalma bir kapalı pazar bulunuyor: La Boquera (ya da  Mecat de Sant Joseph) Yemek düşkünleri için süper bir yer! Taze balık, et, sosis, sebze, meyve, baharatlar, reçeller gözünüzü doyuracak kadar zengin. Samimi ortamı ve İspanyol esnafın sıcak karşılaması ve hatta aralarında (ne dediklerini anlamasam da, müstehcen argo şeyler konuştuklarını tahmin edebildiğim) şakalaşıp güldükleri ,yüksek tavanlı bu yer gerçekten görülmeye , alışveriş yapmaya değer bence.




La Rambla 'dan aşağı doğru dümdüz yürüyünce, sizi Kolomb Anıtı'na ( Monument a Colom) götürüyor. Devamında Rambla del Mar ahşap köprüsünden geçip, Port Vell den bir tur atıp, sonra da beachlere doğru yol aldım. Bu arada yolumun üstündeki cafelerden birinden yerel içkileri Sangria aldım. Gayet keyifli ama bir o kadar da yorgun biçimde, elimde içeceğimle, güneşin batışını izleyeceğim diye, gittim bir şezlonga uzandım mis gibi.. Her şey çok güzeldi, ta ki görevli gelip benden 6 euro isteyinceye kadar :) Sangriam bittiği için ve güneş de battığı için, ben de kalktım akşam yemeği için bir yer bakınmaya başladım ve içki alana akşam yemeğinin bedava olduğu bir yer karşıma çıkınca burayı denedim. Özellikle içtiğim Sangria gündüz içtiğimden daha güzeldi.Sangria barların çoğunda farklı farklı hazırlansa da, şarap, meyve ve konyak karışımı soğuk hatta buzla içilen fresh bir içki.

Alma Mazlumun Ahını...
İlk gün için bu kadar gezme yeterdi. Hostelimin yolunu tutup, odaya erken dönüp dinlenmek istemiştim. Ancak oda arkadaşlarımdan biri, bir Amerikalı çocuk (ismini bile hatırlamıyorum, o kadar sinir olmuşum) çok yüksek sesle konuşuyordu ve Amerikalı olduğu için küfürlü ve argo kelimeleri bol bol ortalıkta sarfediyordu. Uyumak istediğimi söylediğimde, Türkler hakkında ileri geri konuşmaya başlayınca ben çok fazla muhatap olmamaya çalıştım ve odadan çıkıp biraz dolandım hostelin içinde. Internete falan girdim, başkalarıyla muhabbet ettim. Neyse; tekrar uyumak için geri döndüğümde, yine aynı Amerikan çocukla, bu sefer klima kavgasına tutuştuk. Benim yatağımın konumu itibarıyla , klima tam üstüme geliyordu donuyordum. Ben kapatmak/kısmak istedikçe o da inadına sonuna kadar açıyordu..Tartışmamız, resepsiyonda bitti ve o çocuğu başka bir odaya taşınması için ikna edebildik.:) 

20 den fazla, farklı hostelde, kız/erkek/gay tanımadığım bir sürü farklı insanla kalmıştım ama ilk defa böyle problem yaşadığım bir olay olmuştu..Çok ilginçti..Neyse..Ama en önemli ve komik konu ise, ertesi akşam üstü hostele döndüğümde, benimle uğraşan bu aksi Amerikan çocuğun, gündüz gündüz bir süpermarkette bıçakla tartaklandığını, dayak yediğini ve parasını kaptırdığını görünce içten içten gülmedim değil :) 
Resepsiyonun önünde, korku içinde yırtık t-shirt ü üzerinden karnını tutup, olayı anlatırken ben de Türkçe olarak dedim ki : "Eeee öyle etrafa küfretmeye benzemiyor.Benimle uğraşırsan böyle olur işte!" :)

Ancak bu olayı görmemin şöyle bir dezavantajı oldu ki, ben o gece dışarı eğlenmeye çıkmayı düşünürken, korktuğum için, kuzu kuzu oturmak zorunda kaldım hostelde..Çok şükür, 1-2 hafta önce Roma'da aynı odada kaldığımız Barcelona'da yaşayan arkadaşlarım çıtır kızlar; Laura ve Marinetis hostele kadar gelip beni aldılar La Rambla da çok güzel barlarda içip eğlendikten sonra beni hostele geri bıraktılar. Onlara teşekkür ederim ki, onlar olmasa o akşam, korkak ördek yavrusu olarak; hostelden burnumu çıkaramayacaktım :)



Gaudi Gaudi Gaudi

Barcelona'yı Barcelona yapan tabii ki Gaudi..Hatta bence Gaudi olmasa Katalanlar ne yapardı bilmiyorum :) turistik bir şehir olur muydu yine Barcelona? Pek de sanmıyorum...

Sokaklarda yürürken, Antoni Gaudi'nin tüm şehre serpilmiş eserlerini görebilirsiniz. Ben ağzım açık ,hayran biçimde saatlerce bakakaldım diyebilirim. Bir de geçen hafta Roma'da olduğumu , oranın mimarisi ve sanatından sonra, Barcelona'nın modernista mimarisine kendimi kaptırmam sadece birkaç dakikamı aldı :)




















Merkezde Palau de la Musica'nın gişesi, Eixample semtindeki görkemli apartmanlar, Casa Milla (Gaudi'nin başypıtı), La Pedrara çatıları mutlaka görülmesi gereken eserleri. Buraları gördükten sonra Gaudi'ye aşık oldum!

Şehir merkezine biraz uzak olan(otobüsle gitmiştim) Park Güell ,Gaudi 'nin artık "top" yaptığı bir alan..Saatlerce gezip yürüyüp, tekrar tekrar aynı yerlerden geçip, hatta "bir de şu açıdan bakayım" diyerek nokta değiştirdiğim , karşıdan baktığım yapılar..Böyle bir mimar hayatta olsa da keşke gidip bir ellerinden öpsem diye düşündüğüm yer Park Güell.



Gaudi ;bu muhteşem mimar, bir tramvayın altında kalarak 1926 da vefat etmiş.Sagra da Familia ise, Gaudi'nin ömrünün yetmediği, bitiremeden bu diyarlardan göçüp gittiği, ünlü kilisesi. Koyu bir Katalik olan Gaudi bu eserinde tüm mimarlık bilgisiyle, inancın gizemi ve karmaşık sembolleri bir araya getirmeyi planlıyormuş.Bu bazilikanın yapımına, hala devam ediyor, ancak Gaudi'nin tarzını anlamak ve ne şekilde devam edileceğini çözebilmek çok güç olduğu için, burada şantiye havasıdır gidiyor..:)





Gezmeye Devam



Barcelona'da yapılacak başka bir aktivite de, teleferikle Montjuic'e çıkmak. Port Vell' in biraz daha arka tarafındaki Torre de St. Sebastia'dan kalkan teleferik ile, yukarı çıkarken; muhteşem manzarasıyla kocaman limanı, feribotları (burada feribotlara kırlangıç diyorlar) ve World Trade Center'ı görebilirsiniz. Ben çok beğenmiş ve etkilenmiştim.Çünkü daha önce Barcelona'da yüksek bir yere çıkmadığım için, sokaklarda yürürken, resmin bütününü gözümün önüne getirememiştim. Teleferik yolculuğu, panaromik Barcelona manzarasının tadını çıkarmak için, kısacık da olsa güzel bir deneyimdi bence.





Bir pazar akşamı Plaça Sant Jaume' de bir grup insanın kendinden geçerek şarkılar eşliğinde dans ettiğini gördüğümde bunun farklı bir şey , farklı bir grup olduğunu biraz sezmiştim. Ama sonradan öğrendim ki, bu geleneksel Sardana Dansıymış. Sardana dansı kadın erkek her yaştan insanların dev halkalar halinde telli nefesli çalgılar ve davul eşliğinde, biraz da ruhani ve melankolik ezgilerle yapılan kutsal bir dans, hatta bir ritüelmiş aslında.Sadece Barcelona'da değil, Katalan kültüründe özellikle 20.yy da popüler hale gelmiş.

Hatta bu dansa dair bir heykel grubu da, Mont Juic bölgesinde bulunuyor.



En güzel geçirdiğim gecelerden biri de, Catalunya Meydan'da müzik yaparlarken tanıştığım raggae grubu Microguagua ile sohbet ettiğimiz sonrasında gece beni götürdükleri yerel raggae clublerden biriydi.
Onlar kendilerinin Akdeniz Ragae yaptıklarını söylüyorlardı. Özellikle grup üyelerinden Francesco ve Gaucho çok eğlenceli komik ve bir o kadar da candan ve samimi tiplerdi. Dediğim gibi ilginç bir akşamdı benim için. Ben yerel bir sokak sanatçısı zannediyordum bu grubu ama sonra google başına oturunca baya bir ünlü adamlar olduklarını öğrendim.

Sitges
Barselona'nın günübirlik geziler için ideal sahil kasabası Sitges, özellikle İspanyol halk için de ideal bir sayfiye yeri. Barselona merkezden trenle yaklaşık 1 saat yol gittikten sonra ulaşıyorsunuz buraya. Barcelona da şehir havası varken, burası hakikaten tam bir yazlık mekan. Daracık ara sokaklarda çok güzel cafeler var. Sıcaktan bunaldığınızda buradaki cafelerde oturup, buz gibi bir Sangria içip yanında minik tapaslardan atıştırabilirsiniz. Ya da harika dondurmacılardan dondurmanızı alıp, akşam üstü serinliğinde yürüyüş yapıp küçük butiklere göz gezdirebilirsiniz.

Ve tabii ki Sitges'in plajları çok popüler.. Ancak ben şöyle komik bir sahne yaşadım:) En popüler beach in hangisi olduğunu sorduğum, yoldan geçen bir yakışıklı "Ne aradığımı?" sordu..Yani "popüler" derken "çiftler için mi / aileler için mi/ gayler için mi/ çıplaklar için mi " diye sordu bana..Ben de birkaç saniye düşündükten sonra, kendisinden bana Türkiye'de göremeyeceğim plajların yerini tarif etmesini söyledim :)

Tüm sahil boyunca güneş tam tepede iken, bir yandan su içe içe, ulaşmak istediğim noktayı buldum en nihayetinde..Evet benim için çok ilginçti herkes çırılçıplak denize giriyordu!! Koy biçimindeki bu beach de en sağda, çıplak aileler çoluk çocuk güneşleniyorlardı.Orta kısımda genç çiftler yine anadan üryan güneşin tadını çıkarıyorlardı..En solda ise, eşcinsellerin çıplak güneşlenip denize girdikleri bölüm vardı..Ben güneş gözlüğümün arkasından etrafı keserken, hayata dair tuhaf şeyler sorgulamadım değil doğrusu..! :)



Yapmadan gelmeyin!
Barcelona'ya gidip Gaudi'ye hayran kalmadan, La Rambla'daki sokak sanatçılarına para atmadan, buz gibi Sangria içmeden, minik atıştırmalık Tapas yemeden, deniz ürünlü Paella yemeden, meydanlardaki güvercinleri beslemeden, Gay Club'lar dan birer tekila shot atmadan ve Sitges de çıplak denize girmeden gelmeyin! :)











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder