FLORANSA ( Ağustos 2010 / İTALYA)

Sabah çok erken saatte Roma Termini'den (ana tren istasyonu) bindiğim trenle yaklaşık 2 saat gittikten sonra Floransa'ya ulaştım.Yorgun olduğum halde, yol boyunca uyumadım ve etrafa baktım. Trene binmeden önce Termini'den aldığım donut umu yiyip, mükemmel kahvemi yudumlarken keyfim çok yerindeydi! Arka arkaya dinlediğim şu şarkı : Pavarotti- O Selo Mio :  http://fizy.com/#s/3wh7pl
Bu sebeptendir belki bu şarkıyı her duyduğumda , o tren yolculuğu boyunca gördüğüm harika ayçiçekleri tarlaları , nehirler ve arkada yükselen kaleler, şatolar aklıma gelir. İçimde kaldı trenle, bir baştan bir başa İtalya'yı gezmek istiyorum :)


Benim kaldığım yer Central Station'a yakın , dar sokakların birindeki hosteldi. Minik temiz bir yerdi. Tek sorun sabahın köründe dehşet gürültü çöp toplama aracıydı. Normalde rahatsız olurdum ama , çok yorgun olduğum için pek de önemsemedim :) Oda arkadaşlarım çok tatlı , kibar , düzenli ,düşünceli bir çiftti: Tayvanlı Nana ile ABD li Valdis. Benim Türkiye'den götürdüğüm poşet bitki çaylarımızı odada içerken bana nasıl tanıştıklarını, ve evlendiklerinin hikayesini anlatmışlardı. Ayrıca en ilginç rastlantı ise, hostelde tanıştığımız gezgin ruhlu İstanbul'lu tatlı kızlar Aysun ve Nebahat'ti. Onlara da www.interfly.co dan Metehan yardımcı olmuştu :) Hatta tüm seyahat rotamızı ve detayları konuştukça ne kadar ortak noktamız varmış demiştik :)


Gelelim Floransa'ya!
Floransa, Arno Nehri çevresinde kurulmuş, Rönesansın ve sanatın merkezi haline gelmiş; son yıllarda da kültürü ve mimarisiyle turist patlaması yaşamış bir Avrupa şehri. Burada yetişmiş, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Machiavelli , Dante kadar Medici ailesi de ünlü olmuş. Bankacılıktan zenginlemiş, sanatçı ruhlu bu nüfuzlu aile 15.yy da piyasaya çıkmaya başlamış ve Floransa'da rönesansın başlaması için sanatçıları destek olmuş. Gösterişi sevmiş, süslü mekanlar yaptırmış, içini sanat eserleriyle doldurmuş bu ünlü aile.Sonuçta Floransa için çok önemli bir yerleri var.

Floransa 1-2 günde gezilebilecek küçük bir şehir. Merkezde yürümek en ideali zaten bir çok cadde trafiğe kapalı.  Ama bazı dar sokaklar var ki buradan araba nasıl geçiyor diye düşünürken, bir arabanın gelip, gayet rahat bir tavırla, yanımdan geçtiğine şahit oldum.Floransa'da metro yok, otobüs var. Ama otobüs de her yere giremiyor; tabana kuvvet yürü yürü yürü! Her meydanından, her köşesinden, her heykelinden sanat fışkırıyor, tarih fışkırıyor. Hayranlıkla inceliyordum çevremi. Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüyüp, meydanlarda avare avare etrafa bakarken yakalıyordum kendimi.

İtalyan insanları harika! Sıcak kanlı Akdeniz insanları, bağırış çağırış ortalıkta konuştuğu için, muhabbetlerine dalmak, arkadaş olmak çok kolay. Floransa da gece hayatı yok. Aradığınız sabahlara kadar dans edeceğiniz bir clup ise istediğiniz yanlış yerdesiniz. (Belki de bunun sebebi yaş Floransa'da yaş ortalamasının büyük oluşudur)
Hostelin yakınında, Piazza Mercato'da gittiğim "The Fish Pub" fena değildi, ama yaş ortalaması küçüktü. Perşembe günleri olan "Student Party"'ye denk gelmiştim.Eğlenceli ve komikti ama çok da hoşuma gitmedi. Özellikle haftasonları burada R&B partileri yapıldığını söyleyen başka bir arkadaşım tavsiye etmişti burayı bana. Onun yerine Floransa da daha sakin geceler geçirebilirsiniz.Toscana şarabınızı Arno Nehrine, Vecchio köprüsüne ya da ışıl ışıl bir meydana , veyahut panaromik Floransa manzarasına karşı içeceğiniz çok tatlı cafeler, restaurantlar ya da tepeler yollar, sokaklar var :)

Turistik Floransa


Daracık sokaklardan yürürken ilk karşıma çıkan pazar oldu. San Lorenza açık hava pazarı, yazın her günü açık olan; özellikle deri çantaların, deri takıların çok ucuza satıldığı, rengarenk maskelerin tezgahları süslediği bir pazar. Ama unutmayın ki pazarlık şart! :) Floransa'nın en büyük açık hava pazarı ise, salı günleri açık olan Le Cascine. Sonu lunaparka çıkan bu pazarda ise kıyafetten, yiyeceğe, hediyelik eşyaya, gözlüğe, ayakkabıya kadar bir sürü güzel şey bulabilirsiniz. Aaa bir de parentez açıp dünyaca ünlü Gucci nin merkezi Floransa'da olduğunu eklemek istedim nedense :)


Duomo'ya geldiğimde "Aman Tanrım" dedim. Bir suluboya artistinin elinden çıkmışçasına, yeşiller, beyazlar ve pembeler beni benden aldı.Katedralin tam adı : "Santa Maria del Fiore" yani "Çiçeklerin Meryem Anası". Duomo Meydanında, klise, vaftizhane (Battistero di San Giovanni) ve Çan kulesi (Campanile) var. Gerçekten görülmeye değer muhteşem. 
Çok çok çok basamaklı kuleye çıkmak ise çok yorucu ama gördüğünüz manzara harikulade!


Floransa merkezde bir diğer önemli meydan ise, Piazza Della Signoria. Bu meydanın ortasında Neptün Çeşmesi bulunuyor ve içinde Neptün heykeliyle beraber bir sürü mermer heykelin olduğu havuz da burada.Onun dışında Michelangelo'nun ünlü heykeli David'in bir kopyası da bu meydanda bulunuyor. 

Ama David'in orjinalini görmek için, Accedemia'ya gitmeniz şart. Accedemia Avrupa'nın ilk çizim akademisiymiş, 1561 de Medici ailesi isteği üzerine kurulmuş. Ben bu müzeye girmek için 1 saat güneşin altında sırada beklemiştim, ama içeride gördüğüm en ilgi çekici eser; dev David Heykeliydi, başka da pek bişi yoktu bence.



Piazza Della Signoria'nın hemen köşesinde, dünyadaki en eski sanat müzelerinden biri olan  Ufizzi Galerisi (Galleria degli Ufizzi) var . Buraya önceden rezervasyon yaptırmadıysanız benim gibi 2 saat sırada beklersiniz girmek için. Peki içeride ne var? Medici Ailesinin kolleksiyonu! :) Mükemmel tavan süslemeleriyle yürüdüğünüz "U" şeklindeki bu sarayda en ünlü eser tabii ki; Sandro Botticelli Venüs'ün Doğuşu. Onun dışında; Lippi'nin "İki Melek ile Madonna" 'sı , Botticelli'nin "İlk bahar"ı, Tiziano'nun "Urbino Venüs'ü, " Flora"sı, Caravaggio'nun "Medusa" sı , Raffaello'nun kendi portresi ve bir çok eseri görebilirsiniz.
Bir sanat tarihi öğrenci yine burada kendini kaybedebilir ve en az 1 tam gün boyunca gezebilir. Ama ben sadece 2-3 saat kadar vakit ayırdım. Yeterli ve gerekli şeyler gördüm :)



Bir gün deli gibi yağmur yağmaya başlayınca, Arno Nehri üzerindeki Ponte Vecchio Köprüsü'ne sığındım. Ayağımdaki sandaletlerden su damlayarak, ve yağmurluğum olmadığı için, leş ıslak biçimde köprünün baş tarafında, ismini hatırlayamadığım bir cafe ye girdim. Önden bir espresso shot atınca üşümemi unuttum ve ardından tabii ki kocaman bir tiremisulu dondurmayla, yağmuru izleyip keyfini çıkardım.Yağmurun dinmesini beklerken bu köprü hakkında bir şeyler okudum. Bu arada kafedeki yaşlı İtalyan amcayla sohbet ettim. Zar zor anladığım İngilizcesi ile, bana bu köprüyü aslında kralın halka karışmak için merkeze ineceği zaman , nehirden geçerken ayakları kirlenmesin diye yaptırdığını anlattı :) Üzerinde adeta bir şehir olan , rengarenk sıvalı evler, dükkanlar, altıncılar olan Ponte Vecchio yani "eski köprü" ; 2. Dünya Savaşından zarar almadan çıkan tek köprüymüş. 

Bir akşamüstü mutlaka Michelangelo Tepesine (Piazze Michelangelo) çıkmanızı öneririm. Ana tren istasyonuna yakın bir yerden otobüse binerek gidebilirsiniz.Burada hem güneşin batışını izlemeniz hem de, hava tam karardıktan sonra ışıl ışıl Floransa manzarasını görmeniz gerekir. "Anlatılmaz; yaşanır" tadında bir şey :) Başka bir yerden alıntı yapacağım, çok beğenmiştim; paylaşıyorum :

"Piazzale Michelangelo Tepesi’nden Floransa’ya bakmak, hayatı hiç yaşamamış birinin dünyaya bakması gibi bir şey. Bir karışıklık, bir karmaşa, yekpare bir tek düzelik, her yerin her şeyin birbirine benzediği bir kaos. Uzaklarında ihtişamlı bir yükselti olan Floransa Duomosu’su”
Anfi biçimindeki merdivenlerde oturup şarabınızı içerken, kulağınıza hafif hafif gelen gitar sesleri o anları daha da özel daha da güzel daha da yaşanılası kılıyor. Çok romantik bir yer burası! :)



Akşamları onun dışında ne yapılır Floransa'da? Dediğim gibi, çılgın bir gece hayatı yok burada.İnsanlar sokaklarda , meydanlarda, ellerinde dondurmaları turluyorlar; yada güzel manzaralı yerlerde gençler bir araya gelmiş ellerinde şarap şişeleri, yerlerde oturup muhabbet ediyorlar :)


Ben bir akşam Republica Meydanındaki (Piazza Della Republica) hippi kılıklı arkadaşların eğlencesine takıldım. Bu meydanda minik bir atlı karınca da var. Öyle olunca ışıl ışıl meydan daha da hareketli hale geliyor. Evet aslında para toplamak için yapıyorlardı bu şovları ama sonrasında onlarla oturup sohbet etmek hiç fena değildi :) İtalyan değil İngiliz olduklarını öğrendiğimde şaşırmıştım; ama bu şekilde şov yaparak para kazanıp; kazandıkları parayla da Avrupa'yı gezdiklerini öğrendiğim de ise daha da şaşırıp " Vay bee!" demiştim. :)

Can Boğazdan Gelir :)
Eee İtalya deyince akla tabii pizzalar, dondurmalar, makarnalar, kahveler, şaraplar geliyor.Hepsinden kendimden geçercesine yedim içtim :) Benim Floransa için favori listem aşağı yukarı şöyle:
-Aperativo: İşte alın size tam bir İtalyan işi! :) İtalyan'lar akşam yemeği öncesinde bir şeyler atıştırmak için bu aktiviteyi yapıyorlar. Bir "aperatif bar" a oturup lak lak yaparken içkilerini yudumluyor, günü yorgunluğunu atıyorlar. Sosyal, konuşmayı seven klasik bir İtalya Tablosu :)

Bir sürü bar var. San Niccolo'da yol üzerinde Zoe Bar gayet güzeldi. Tüm aperatif barların özelliği olduğu üzere, burada da sadece içtiğinize para ödüyorsunuz ve açık büfe yemeklerden istediğiniz kadar alabiliyorsunuz! Biz, gözü doymayan Türkler ve düşük bütçeli gezginler için ideal! :) Aperativo nun en gözde içkisi Aperol Spritz'miş biz de ondan denedik.. İçinde aperol isimli içki (free shoplarda var), beyaz şarap, soda , portakal dilimler ve buz ile harika fresh bir içki..
Lezzetli Aperol içmek için bir başka adres ise, Santa Maria Novella'daki Sei Divino isimli bar.
Negroni isimli aperatif bar ise, yine aynı bölgede, San Niccolo'da. Buraya turistlerden çok İtalyanlar gidiyor. Yerle halkla kaynaşmak için ideal bir yer. Evet yaşça biraz daha büyükler burayı tercih ediyor ama yine de bence daha İtalyan koktuğu için sevmiştim burayı.


-Kahve kahve kahve: Milyonlarda çeşit kahve , ama nescafe değil :) Orada garsona "nescafe istiyorum" deyince, ona küfretmiş gibi ters ters bakıyorlar. Espresso, macchiato, cappucino, corretto, lungo, americano, 
gibi gibi gibi envai çeşit kahve. İçindeki süt vey su miktarına göre, sütün kahveden ayrı ya da birlikte servis edilmesine göre, sertliğine/yumuşaklığına göre, servis edildiği bardağa göre, sütün buharda mı yoksa direk ateşin üzerinde ısıtılmasına göre, tek ölçü (shot) ya da daha çok oluşuna göre, soğukluğuna sıcaklığına göre envai çeşit varyasonu olan , bildiğimiz kahve işte :) Yok ama pek öyle bildiğimiz kahve gibi değil; daha güzel. Bendeniz bol köpüklü sade bir Türk kahvesini de çok severim, ancak İtalya'daki sütsüz olan tüm kahveler favorim diyebilirim. O kadar çok kahve içtim ki, neyse ki elim ayağım titremeden, tansiyonum düşmeden dolaştım ortalıkta :)

-Dondurmaaaa : Kocaman külahlarda günün her saatinde yiyebildiğim enfes dondurmaları sokaklardaki "Gelatta" yazan arabalardan bile bulabilirsiniz. Aslında İtalyan'lar daha çok öğleden sonra yiyorlarmış dondurmalarını; bizdeki "5 Çayı" misali :)
Vivoli denilen dükkan en turistik ve en favori dondurmacıymış.onun dışında , Ufuzzi ile Plazzo Vecchino arasındaki yoldan devam edince solda kalan Gelateria Dei Neri; sadece dondurma değil, pastalarıyla tatlılarıyla da baştan çıkarıcı biryer. Ve tabii ki Grom'daki dondurmalardan da tadabilirsiniz.




-Pizza: İtalya'da birçok yerde fast food tarzı pizzacılar var. Günün her saatinde dolan taşan, ayakta atıştırdığınız enfes pizzalar. Floransa'da Gusto Pizza, benim için uğrak yeri olan pizzacılardan biri haline gelmişti, ancak öğle saatlerinde açık değil burası! Dikkat! :)
Pizzaman, O'Munaciollo diğer popüler pizzacılardan bazıları. Aslında nerede olduğu çok fark etmez dediğim gibi genelde her yerde güzel pizzalar bu şehirde! :)

Ama bir akşam Piazza Mercato ' da (Mercato Meydanı) kendime çok güzel bir akşam yemeği ısmarlamıştım ki o gece benim için çok keyifliydi. Menüde, domatesli ekmek (tapas), Margarita pizza ve çok lezzetli bir kırmızı şarap (Chianti) vardı. Elimde şarabım, ışıl ışıl minik meydanı seyrediyordum. Belki de gezinin başından beri ,son 10 gündür, ilk defa yalnızlığımın tadını çıkardığım bir akşam olmuştu. Ve demiştim ki "Evet çok mutluyum burda olmaktan, hayatta olmaktan, yaşamaktan, nefes almaktan! "


Yapmadan Gelmeyin!
Mide fesatı geçirinceye kadar Pizza ve dondurma yemeden, en lezzetli kahvelerden içmeden, meydanlarda umarsızca vakit geçirmeden, elinizde şarabınızla  Michelangelo Tepesinde güneşin batışını izlemeden, David'in müstehcen heykelini görmeden, rönensansı iliklerinize kadar hissetmeden gelmeyin ! :)




1 yorum: