KOPENHAG (Temmuz 2011 / DANİMARKA)

12 Temmuz sabahı Amsterdam Schiphol den kalkan Cimber Sterling 'in küçük bir uçağıyla,1 saat uçuştan sonra Kopenhag Kastrup Havaalanına öğlen gibi indim.Bir önceki gece Amsterdam da sabahladığım için, hiç uyumadan bindiğim uçakta sızmışım. Uçak inip yolcular da boşaldığı halde , hala mutlu mutlu uyumaya devam eden bir tek kişi ben kaldığım için, hostes gelip beni uyandırınca,Kopenhag'a geldiğimi anladım :) Terminal 3 de inip, metroya ulaşmak için baya bir yürüdüm..Büyük bir havaalanıydı ve ilk gözüme çarpan şey insanların ne kadar suratsız olduğuydu. Yardım istediğim insanlar, görevliler hiç yardımcı olmuyor ve kısar ters cevaplar veriyorlardı. Her ne kadar elimde harita olsa ve Hostele nasıl gideceğim yazıyor olsa da, yine de insanlarla iletişime geçmem gerekiyordu maalesef...Danimarka benim için, ilk defa geldiğim, en kuzey Avrupa ülkesiydi...Zaten bu soğuk memleket hakkında daha önce duyduklarımı doğruluyordu ilk 1 saatlik izlenimim..

Neyse, bir şekilde havaalanında Danimarka Kronu aldım ve metroya binip kalacağım hostelin yolunu tuttum zar zor..

Kaldığım Hostel Norrebro denilen semtteydi. Bana kalırsa burası bir banliyö idi. Norrebro göçmenlerin oturduğu multi-etnik bir mahalle.. Çevrede Hintli, Türk, Arap, Pakistanlı , Bosnalı göçmenler ve işçiler vardı. Hatta 1980 lerde bu mahalle bir hayli ayaklanma ve devlete karşı gelme yürüyüşleri yapılmış bir bölgeymiş. Şimdi ise öğrencilerin ve dar gelirli göçmenleri yaşadığı bir mahalle.Açıkcası sokaklar çok temiz ve güvenli değildi.Büyük ihtimal Kopenhag'da kara çarşaflı kadınları görebileceğiniz tek semt.


Çevre iyi değildi ,yapacak çok aktivite yoktu ve şehir merkezinde değildi ama hostel gayet güzel olduğu için,yerleştikten sonra hostel değiştirmeyi düşünmedim, 1 hafta kaldım burada. Aslında burada kalmamı tavsiye eden, Kopenhag'da exchange olarak 6 ay okuyan Hollandalı sevgili(!) arkadaşım Tim olmuştu. Bana bir komplo mu kurdu yoksa gerçekten yardım mı etmek istemişti pek anlayamadım :)) Hostel İKEA kataloglarından fırlamış gibiydi! Ortak alanda bulunan kırmızı koltuk ise, kendi evimdeki en sevdiğim İkea koltuğumun aynısı olduğu için belki de ,ben bu hosteli çok sevmiştim ve gerçekten evimde gibi hissetmiştim :)

Ben ilk gün pert biçimde Kopenhag'a geldiğim için, ve zamanım bol olduğu için (1 hafta Kopenhag için çok fazlaydı) şehir turuna 2. gün başladım. İlk gün hostele ulaşıp güzel bir duş alıp, vurup kafayı yattım. Dinlendikten sonra kalkıp biraz yakın çevreyi keşfe çıktım. Yiyecek birşeyler bulup, sonrasında da marketten birşeyler alıp akşam tekrar hostele döndüm.(İrma ve Netto , bizde sanırım Bim ve Dia ya karşılık gelen ucuz süpermarketler) Hosteldeki arkadaşlarla sohbet edip, vakitlice uyudum akşam..


Kopenhag şehir merkezi, Norrebro'nun güney doğusunda bulunan, otobusle yaklaşık 15 20 dk uzaklıkta  bulunan kabaca; Nyhavn ile Kobenhavn Radhous (belediye binası) arasındaki bölgeye tekabul ediyor.
Birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi, ilk gün mutlaka yapılması gereken şey, "Free Walking Tour" a katılmak. Her gün saat 11.00 de Radhouspladsen (Townhall Square) den kalkan bu tur 3 saat yürüyerek, şehirde görülmesi gereken yerleri hızlıca gösteriyor. Turun sonunda isterseniz bahşiş veriyorsunuz biraz.Evet bu turları daha önce de (Roma, Paris, Barcelona ,vs) denemiştim.Burada da çok memnun kaldım. Genelde üniversite öğrencilerinin rehberlik yaptığı bu turlar çok keyifli, eğlenceli oluyor. Şehir hakkında sormak isteiğiniz herşeyi sorabiliyor ve sonrasında ekiple arkadaş olup, başka aktiviteler de yapabiliyorsunuz beraber.

Town Hall'dan (Belediye Binası) Lavander Caddesi yönünde yürüyüp, daracık sokaklardan geçerken, Christianborg Palace, Nikolaj ve The Royal Theatre 'ın önünden geçiyorsunuz.





Trafiğe kapalı ,ünlü alışveriş caddesi Stroget ; Avrupa'nın en uzun yaya yollarından biri.Bu caddedeki dükkanları ziyaret edip alışveriş yapıp, dondurma ve yol ortasındaki arabalarda yapılan pan cake lerden yiyebilirsiniz. Zaten yürürken ,etrafa yayılan o krep kokusuna karşı koymak imkansız ! :) Ve o hayran kaldığım  Lego dükkanı da yine o cadde üzerinde.





Görülmesi gereken Post &Telgraph Museum ve  Runde Taarin (The Round Tower) de yakın civarlarda. Runde Taarin'in helezon sekilde rampalarından yukarı tırmanırken baya bir enerji harcıyorsunuz ama en yukarı çıktığınızda şehire panoramik bakmak güzel.

Nyhavn yat limanı şehrin kalbi denebilir. Günlerce yağmur yağdığı için, sokaklarda insan görmüyordum.Ama bir gün biraz güneş açtı ve o kadar insan nereden çıktıysa ;herkes Nyhavn da güneşin tadını çıkarıyor, yol kenarındaki cafelerde bir şeyler içiyordu.Kanalın iki tarafında da çok güzel cafeler, restaurantalar var. Burda biraz dinlenip ,bir şeyler içip yürüyüşe devam edebilirsiniz. The Play House 'un önünde fotoğraf çekip, kanalın karşısındaki Opera binasına uzaktan bakabilirsiniz. 


Sahilden biraz içeride kalan, Amelianborg Castle, arkasında Marble Church daha da arkadasında, yemyeşil Kings Garden içindeki Rosenburg Castle da görülmeye değer yerlerden bazıları .Danish Museum of Art & Design da yine bu bölgede. Eğer zamanınız varsa Danimarka'nın en büyük müzesini bence mutlaka gezin ve hatta orta avlusunda bir kahve yudumlayın , tavsiye ederim.
Sahilden yine kuzeye doğru devam edince, Kopenhag'ın simgesi The Little Mermaid i görebilirsiniz. Ben kafamda büyütmüşüm herhalde bu heykelciği.Çünkü kayaların üzerinde oturmuş , o minik deniz kızı heykelini görünce hayal kırklığına uğramıştım, "o kadar da matah bir şey değilmiş" diye yorum yapmıştım

Nyhavn'dan kalkan minik teknelerle, rehberli kanal turu yapmak keyifli. Ancak soğuk hava için tedbirli olun. Bu turda The Playhouse , Opera Binası ve daha birçok yapıyı sudan görüp, kuzeyde Little Mermaid e denizden el sallayıp, dönüşte Christianshavn'ın ara sokaklarındaki kanallardan geçerek yine Nyhvn a dönüyorsunuz.
Kopenhag'da önemli komik ve eğlencelik müzeler ise;  Rıpley's Believe it Or Not , Guinnes World Records ve The Mystic Explore. Tabii ki oraya kadar gitmişken, çocukluğumuzda dinlediğimiz "Kibritçi Kız", "Prenses ve Bezelye Tanesi " gibi Andersen masallarını görsel zenginlikler ile dinleyebileceğimiz ve Andersen'in hayatı hakkında bilgi sahibi olacağınız H.C. Andersen Eventyrhuset i gezmek gerekir.

Benim Kopenhag'da en beğendiğim, en ilginç gelen yer Christiania oldu. Evet ilginçti çünkü bu kurtarılmış bölgeye Danimarka polisi müdahele etmiyordu.(Freetown Christiana diye geçiyor) Ayrı bir kanun , ayrı bir sistem ve kuralları olan bu komünün nüfusu 850 civarında..Girişinde, adeta bir kızılderili köyüne girermiş gibi, "Christiania" yazıyor, çıkarken ise, aynı kapıda "Şu andan itibaren Avrupa Topluluğuna giriyorsunuz" yazıyordu. burdan da anlaşıldığı üzere Christiania halkı kendini Avrupa Birliğinden soyutlamışlardı. Hatta ayrı bir bayrakları bile var.

Christiania şehrin içinde esrar ve benzeri uyuşturusu maddelerin serbestçe kullanıldığı ve satıldığı, bir hippi komünü .Değişik renkteki evler, duvalara, evlerin dışına yapılmış resimler, uçuk artistlerin ruhunu yansıtıyordu :) evet salaş olması güzeldi ancak etraf çok pis gözüktüğü için, ortada varillerde yapılmış yemeklerden ben yemeye cesaret edemedim. Ortada meydanlardaki ikinci el tezgahları gezip, açık havada tahta banklarda bira içip ayrıldım. Önemli bir not :Fotoğraf çekmek yasak.


Charlottenlund daki Aquavarium trenle 15 -20 dk kadar uzaklıkta.Ama trenden indikten sonra bir hayli yürüyorsunuz.Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur altında yürümek çok zor olsa da, hedefe ulaştığımda memnun kalmıştım. Küçük bir akvaryum ve daha önce görmediğim bir şey yoktu ama , bir bölümünde yengeçler, istakozlar gibi bazı deniz kabuklularına dokunabildiğimiz bir havuz vardı. Özellikle çocukların ilgisini çeken bu bölümde ben çok eğlenmiştim, her gördüğüm canlıya dokunup onları sevmiştim:)

Eğer vaktiniz varsa ve Kopenhag dan sonra daha kuzeye İsveç, Norveç'e gitmeyecekseniz, 30 km uzaklıktaki Roskilde'ye gitmenizi öneririm. Ben o gün , trende istifra edecek kadar hasta olsam ve çok da gezdiğim yerlerden zevk almasam da, yine de Roskilde de Viking Ship Museum ve Roskilde Domkirke görmeye , gezmeye değer yerler.

Her sene temmuz ayında olan, dünyanın en büyük rock festivallerinden biri olan Roskilde Festival, 2011 yılında 30 haziran-3 temmuz arasında yapıldı. Çok şansısızım ki, bir hafta farkla kaçırdım..Sanırım iyi organize olamadığım ve öncesinden planlama yaparken gözden kaçan bir detay olmuş benim için :(







1 yorum:

  1. merhaba;
    blogunuzu dün keşfettim.Umarım uzun soluklu bir gezi blogu olur.
    Ufak bir tavsiye;yazılarınıza etiket koymayı ihmal etmeyin..Mesela new york yazısına "new york" etiketi ekleyin.yazılar cogaldıkca aranan yazıyı bulmak çok güçleşir..

    ayrıca e-posta ile takip et widgeti de eklerseniz memnun olurum.

    iyi akşamlar

    YanıtlaSil