BROTHER ADALARI (Haziran 2011 / KIZILDENİZ MISIR)

4 Haziran 2011 sabahı  çok zor uyanıp gitmiştim Atatürk Havalimanı'na. Bir gece önce arkadaşımın doğumgünüydü ve geç yatmıştım. Evet uykuluydum ama enerjimden ve gözlerdeki heyacandan hiç birşey kaybetmemiştim :) Hala inanamıyordum; vize konusunu Ayışığı'ndan sevgili İpek pasaport fotokopimle, bir şekilde halletmişti :) Çünkü geziden birkaç gün öncesine kadar ben Amerikadaydım, ve tabii ki pasaportum da benimleydi. Herhalde New York'ta ki Mısır konsolosluğuna gidip, turistik vize talep eden tek Türk benimdir :) Oradaki Konsolosluk haliyle, "git kendi ülkenden başvur" dediği için, iş İpek'e kalmıştı :)

Neyse..alana gittiğimde sevgili GSAS ekibinin (Garanti Su Altı Sporları Klübü) de heyecanı gözlerinden okunuyordu. Daha önce beraber birçok dalışa gittiğim arkadaşlarım Özgür, Oğuz, Haşim Abi, Çağatay, İlter ile yine bizim klüpten yeni tanıştığım Gözde ve Canan'da ekibimizdendi. GSAS haricinde bir de profesyonel fotoğraf ekibi vardı ; Sevgili rahmetli Recep Hocamız, Burcu, Tamer Abi ve Melih Abi. Tüm ekiple havaalanında tanıştıktan sonra, 1, 5 saatlik ilk uçuşumuzu Kahire'ye yaptık. Oradan da, yerel bir arap havayolu şirketiyle çöllerin üzerinden geçerek 1 saatte  Hurgada'ya gittik. Tüm Arap havayollarında olduğu gibi, uçak kalkarken Besmeleler okunup, inince dualar okunmasına çok şaşırmadım bu sefer, çünkü bir sene önce yine Mısır (Sharm El Sheikh'e) giderken aynı manazarayla karşılaşmıştım :)




Havaalanından Golden Dolphin III teknemizin bulunduğu , Hurgada Marina'ya giderken etrafta pek ilgi çekici birşey gözükmüyordu. Pis ve toz topraktı benim için Mısır. Nasıl karada pek kaydedeğer birşey yoksa, sualtında ise tam tersine kocamaan bir cennet vardı!



 Hurgada Marinada teknemize eşyalarımızı yerleştirdik, teknede yemeğimizi yerken profosyonel dalgıç/ sualtı fotoğrafçısı ekiple daha detaylı tanıştık.
Onların 3000 -5000 olan dalış sayısını duyduğumda, kendi dalış sayımın 25 olduğunu söylerken utanmadım değil :)
O gece tekne marinada olacağı için, etrafı keşfe çıktık. Tabii ki nargile ve yerel biraları Sakara dan başka bir şey yoktu...


Tekneye döndüğümüzde ilk gece en üst güverteye çıkıp, o güzel müzikler eşiliğinde yatıp yıldızları izlemek harikaydı. Simsiyah gökyüzüne serpiştirilmiş o minik ışık tanecileri, hem sonsuzluğu, hem özgürlüğü ,hem de evreni aslında ne kadar gizemli ve büyük olduğunu düşündürmüştü bana bir kez daha..






Teknede bizim Türk ekip haricinde, kahkahalarıyla ortalığı kasıp kavuran İsveçli orta yaşlı bir çift ve Avusturya asıllı ama Amerika'da yaşayan yakışıklı Metthew vardı.1 hafta boyunca 24 saat beraber olacağım ekip bu ekipti..

İlk sabah uyandığımızda resmen denizin ortasındaydık. Bu gerçekten inanılmaz birşeydi. Kızıldenizin ortasında, dev dalgların arasında gözümüzü açtığımızda, telefon çekmiyordu, radyo internet zaten yoktu..Resmen teknoloji ve her türlü basın yayından uzaktık. Teknemiz çok güzel , çok konforlu, mürettebat çok iyi ve yiyecek içecekler mükemmeldi.

Her gün 3 dalış yapacağımız için, sabah 5-6 gibi uyanıp hemen suya atlıyorduk. İlk gün o dalgaları gördüğümde korktum açıkcası. Hiç o kadar dalga ve akıntıda dalış yapmamıştım..Evet ilk günkü dalış noktamız dev müreni gördüğüm ve hatta dokunduğum Gota Abu Ramada idi. Sonraki günlerde Small Brother , Big Brother (Aida batığı) da dalışlarımızı yaptık.


Sevgili uykucu buddy'im Gözde sabah dalışını yapmak istemediği bir seferde, sapan kuyruk köpek balığı gördüğümde çok etkilenmiştim. O anki buddy im İsveçli kanka da çok heyecanlanmış olacak ki, bana göstermek için sıktığı kolumda oluşan morlukla bir kaç gün gezdim:) 



Napolyonlar, melek balıkları, deniz çanları, papağan balıkları, kutu balıkları, anemonlar, aslan balıkları, kaya balıkları, ahtapotlar, kalamarlar, kaplumbağalar, gökkuşağının her rengini ,her tonun barındıran çeşit çeşit balıklar ve mercanlar...



Small Giftun da sondan bir önceki gün yaptığım gece dalışı ise, benim için farklı bir deneyimdi..İlk defa yapacaktım ve acemiliğimden biraz tırsıyordum..Neyse ki rehberimiz Muhammed'in koluna girip, dibinden ayrılmayarak tamamladık o dalışı da.Gece gece uyuyan mürenlerin, balıkların, ahtapotların gözüne gözüne ışık tutunca bir an onları 
uyandırdık diye, gelip bize saldıracaklarmış gibi hissetmiştim:))

Kızıldeniz rüya gibi birşeydi..Su altına inince de başka bir dünyadaymışım gibi geliyor. Akvaryum gibi, ya da hani şu ekran koruyucu olarak kullanılan rengarenk görüntülerden..Ben kimim?, nerdeyim?, bu canlılar benim çevremde ne yapıyor? ya da benim ne sorunum vardı? kime kızmış , kırılmıştım gibi şeyler aklımdan çıkıp gidiyordu..Tamamen ve sadece oradaydım..

Sadece o anın ve orada olmanın tadını çıkarıyordum..Hem de öyle böyle değil :) sindire sindire..


Deniz altındaki o sessizlikte, o manzarada, suyla benim arama bir şeyin girmesine izin vermek istemiyordum..ve tabii ki beynimle benim arama da hiç bir sorunun girmesine izin vermek istemiyordum..Belki de bu yüzden , su altı bana terapi gibi, belki de meditasyon gibi geliyor..

Akşamları uyurken gözümün önüne, gün içinde yaptığım dalışlarda gördüğüm balıklar, mercanlar ve diğer canlılar gelmesi de ayrı bir zevk ,ayrı bir hazdı tabii ki :)

Dalışlar haricinde teknede akşamlarımız da çok keyifli geçiyordu. Gerçi gün içinde çok yorulduğumuz için ve ertesi sabah da yine dalış için erken kalkacağımızdan sabahlara kadar içki içemiyorduk. Her akşam yemeğinden sonra yapılan kahve & nargile keyfi yapılıyor. Yakışlı rehberimiz Muhammed  ve sevgili Renate bizlerin kahve falına bakıyordu ulu orta :) Hatta onlar bakıyor, İsveçlisi Türkü ,Arabı hep beraber yorumluyorduk :)


Sonrasında ise su altı feneri ile disco ışığı yaparak kendi çapımızda eğlendiğimiz, cıvıttığımız ortamımız başlıyordu. Burada unutmamak lazım ki, bir hafta boyunca akşamları, aç-kapa disco ışığı yapmak üzere kullandığımız Çağatay'ın fenerinin pilini epey harcayınca, gece dalışı yaparken fenerini pilinin bitmesi ve kendisini dalışı yarıda kesip çıkması ayrı bir traji komik olay olmuştu :))










Son gün ise dalış yapmayıp, Hurgada marina açıklarında dilediğimizce yüzdük. Çünkü ilginçtir ki 1 haftadır teknede olmamıza rağmen yüzmek, köpekbalığı tehlikesi yüzünden, yasaktı. Scuba yapabiliyorduk ama yüzemiyorduk :) 


Benim için bu mavi tur hayatımda birçok ilki barındırıyordu.
İlk defa 1 hafta boyunca karaya ayak basmadım, ve telefon internet radyodan uzak kaldım.
İlk defa 28-30 metre derinliğe kadar daldım.
İlk defa gece dalışı yaptım.
İlk defa zodiac tan dalış yaptım. Zodiac tan inme ve çıkmasını öğrendim.
İlk defa sualtı bilgisayarı ve sosis kullandım.
İlk defa köpekbalığı (sapan kuyruk) gördüm!!

Ekibimiz arkadaşlarımız çok güzeldi, su altı mükemmeldi, tekne çok iyiydi.. Benim hayatımda yaptığım en güzel tatildi diyebilirim!! .Ve ben bu turdan sonra dedim ki; "Bir daha Mısır'a karaya gitmem.Mavi tur /Safari liveabroad diye geçen tekneli dalış turlarına katılırım"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder